13 Mayıs 2011 Cuma

Haklar veya Hukukun Ekonomik ve Siyasi Temelleri -1-

                                                        
Hak nedir sorusunu hiç değilse iki yüz kişiye yönelttim. En çok aldığım yanıt “hak değirmende olur” şeklindeydi. İnsanların genel olarak bu konuyu pek düşünmediklerini anladım. Kimilerinin hakları (her nedense) doğal gördükleri, bazılarının ise ucu kendilerine dokunmadıkça bu meseleyi pek dert etmedikleri anlaşılıyordu.
Dünya tarihi içinde hukukun ve hak kavramının gelişimini incelememiz gerekirse, kavramın süreçler içerisinde birçok kez ilerleme ve gerileme içerisinde olduğunu görüyoruz. Ki tüm olgular sürekli bir devingenlik içerisindedir, statik oluş dogmatik mevzuulara ait olan bir özelliktir. Nitekim hukuk devingen, dinamik ve bu dinamik yapısını da toplumun ve bilimin ilerleyiş ve gerileyişiyle kaydeden bir olgudur. İleriye veya geriye, hukuk her daim mevcut toplumsal yapı, ortak akıl veyahut da konjonktür gereği(bu lafı da çok sever birileri) hareket halindedir.

Hugo Grotius1583-1645 yılları arasında yaşamış ve doğal hukuk öğretisiyle ün kazanmış olan ünlü Hollandalı düşünür. Hukuk alanında, Descartes bilgi felsefesiyle modern düşünce açısından ne kadar önemliyse, o kadar önemli olan Grotius, Descartes'ın bilgi alanında gerçekleştirdiği şeyi, hukuk alanında yapmıştır. Başka bir deyişle, nasıl ki modern felsefenin kurucusu olan Descartes, kuşku yoluyla bilgiyi teolojik-skolastik tasalluttan kurtararak özneden yola çıktıysa, aynı şekilde Grotius da hukuku, Tanrı iradesi karşısında bağımsız ve nesnel bir kurum olarak öne sürmüştür.*

Hak kavramı her dönemde farklı içerik taşımıştır ki, bu son derece doğaldır.
Paleolotik çağda dünya nüfusu 5 milyonun biraz üzerindeydi. Muhtemelen hak kavramı ancak aile ve klan üyesi olarak veya avlaklar üzerinde hak şeklinde anlam taşımaya başlamıştı.Neolitik çağda durumun değişmeye başladığı görülür. Daha büyük topluluklar yeni düzenlemeleri kaçınılmaz kılmış, gelenek hukuku gelişmişti.
Kent uygarlıklarının kurulması ile birlikte kanunnameler de ortaya çıktı. Hitit ve Sümer’de yurttaşların ve köle sahiplerinin ve tacirlerin ve rahiplerin vs. haklarını düzenleyen kuralları biliyoruz. Dinler de bu dönemde kurumsallaşarak toplum kuralları için yeni bir kodlama oluşturdular.İmparatorluklar ise hukuk sistemlerini yarattılar. Günümüzde batı hukukunun temel kaynakları Roma hukukuna dayanır .Modern devletlerin kuruluşu-ya da-büyük merkezi devlet mekanizmalarının oluşumu onbeşinci yüzyılda ilk kez belirgin hale gelmiş, bunu onyedinci yüzyılın ilk yarısında Grotius tarafından devletler (genel) hukukunun prensiplerinin ortaya konulması izlemiştir. Her dönemde hak kavramının içeriğinin yeniden tanımlanması gerekir. Amerikan ve Fransız ihtilalleri tarafından evrensel oldukları ilan edilen insan haklarının büyük bir ilerlemeyi temsil ettiğine kuşku duyulamaz ama bunların nihai oldukları da düşünülemez. 1789’daki haklar ve hak telakkileri ile 1850’ler veya 1930’lar veya 1960’lar ve de 1990’lar ne kadar farklıydı.. Bunlar sürekli değişime tabidir. Bu değişimi belirleyen ise hem insanın doğa ile ilişkisi (doğal kaynaklar ve teknoloji), hem de sosyal örgütlenme ve değerler sistemidir. Bunların hepsi tüm diğeri ile belirleyicilik ilişkisi içerisindedir.
Şunu da kaydetmeden geçmeyelim. İnsan toplulukları bin yılda biriktirdiği değerleri on yılda yitirebilir. Tamamen kaybolmaz ama toplumlar zaman zaman çok geriye gidebilirler. Geçmiş bunun sayısız örneğiyle doludur. Hak üzerine fazla felsefi tartışmaya girmeden kısa  bir tanımlama denemesi yapalım. Haklar (daha sonra bunları sistemleştiren ve kurallaştıran kukuk gibi) insanların hayatı düzenleme çabasının bir parçası olarak gelişen kavramlardır. Bireyin ve topluluğun ne yapabileceğini (ve dolayısıyla ne yapamayacağını) belirler veya belirlemeye çalışır. Doğuştan gelen hakların dışında zorunluluktan veya mücadele ile ortaya çıkmış haklar vardır. Zorunluluktan “kazandırılmış” haklar arasında eğitim hakkını ve çalışma yasalarını sayabiliriz. Temel eğitim, sistemin nitelikli işgücü gereksinimi için 19. yy sonlarından itibaren getirilmiş, giderek hak sayılmış ve anayasalara girmiştir. Çalışma yasaları ise iş hayatına düzen getirme, çalışanların radikal eğilimlerden uzaklaştırılması, sosyal huzursuzluğun azaltılması ve işçi hareketinin tepkilerini zayıflatma gibi farklı amaçların bileşimi olarak ortaya çıkmıştır. 1930’larda verilen sosyal haklarda-örneğin ilk kez ücretsiz yıllık izin ve sağlık sigortası-1914-18 savaşında milyonlarca gencin askere alınamayacak kadar sağlıksız olması da rol oynamıştı. Her hakkın ortaya çıkışında birçok farklı neden (temelde gereksinimler) ile mücadele-taviz bileşimi vardır. Serbest ibadet hakkından serbest ticaret hakkına, kabotaj hakkından mahkemede savunma hakkına kadar sayısız hak üzerinde durulabilir. Herhalde onbinlerce olmasa bile rahatlıkla birkaç bin hak sayabiliriz.**

Okuyucuya Not: Çok geniş bir kavramı ihtiva etmesi sebebiyle bu konuyu yaklaşık olarak 3 sayı boyunca inceleyeceğiz. Özellikle demokrasi ve hak mücadeleleri konusunda oldukça sıkıntılı günler yaşadığımız bu günlerde, yazımızın sadece hukuk öğrencilerileri için değil, konuya ve dünyanın gidişatına ilgi duyan bir çok arkadaşın fikirlerine ışık tutacağına inanıyorum. Bu yazı dizisine devam olarak “Halkların direnme ve isyan hakkı”nı da inceleyeceğiz.   

*Wikipedia-http://tr.wikipedia.org/wiki/Hugo_Grotius                                                                                                                               
**Kuramsal ve Tarihsel Boyutlarıyla Hak Mücadeleleri/Notabene Yayınları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder