22 Haziran 2011 Çarşamba

Greenpeace ve Türevleri Üzerine

Geçtiğimiz günlerde yeniden bir kampanya başladı Greenpeace eliyle. Nedir, ne değildir dedik, bir göz gezdirdik. Amaçları ve hedefleri açık bir kampanya. Diyorlar ki "Seninki kaç santim?". Güzel bir isim bulmuşlar kampanyalarına, en azından insanların ilgisini bir nebze seksist bir çabayala çekebileceğini düşünüyorum. Önemli bir noktaya parmak basmışlar. Denizlerimizdeki balıklar yok oluyor. Denizi çok geç tanımış bir toplum olmamıza rağmen ona nasıl zarar verebileceğimiz hususunda ciddi bilgi birikimine sahibiz. Açık söylemem lazım ki içimizdeki  göçebe ruhtan kalan parçalarla da zarar veriyoruz çevremize. Sanki burada fazla kalmayacakmışız da kış gelince at üstünde Orta Asya steplerine geri dönecekmişiz gibi. Ama ne yazıkki durum böyle değil. Anadolu artık yurdumuzdur, yurdumuzdan koparılana kadar ona bakmakla sorumluyuz.


Dönelim Greenpeace'in şu kampanyasına. Kampanyanın mantığı üzerine biraz akıl yürütmede bulunduktan sonra Greenpeace hakkındaki görüşlerimi tekrar edeceğim. Mesele açık ve net. Muhteşem boyutlara ulaşan nüfusların beslenmesi günümüzde yaşanan en büyük sorunlardan. Bu meselenin önüne geçmek elbette mümkün ama kapitalist düzen içerisinde, sadece kazanmaya endeksli bir zihniyetle bunu yapmak olanaksız. Kampanyanın üzerinde durduğu nokta yakalanan ve satılan balıkların boyutları. Henüz üreme evresine gelmemiş bir canlıyı ortadan kaldırmanız demek bir nesli ortadan kaldırmanız demektir. Ve o nesilden doğacak olan nesiller de bu şekilde yok olmuş olur. Türkiye'de ne yazık ki devlet mekanizması egemen kapitalistlerin elinde bulunduğu için, bu tür bir konuda hiçbir önlem alınmamakla birlikte, küçük balıkların avlanması da adeta  belirlenen fiyatlarla teşvik edilmektedir. Öte yandan balıkçılıkla uğraşan vatandaşların ekonomik düzeylerinin gerilemesi, fakirleşmesi de bu tür avlanmaları tetiklemektedir.

Bu blogdan Greenpeace hakkında yazdığım ikinci yazı. Görüşlerim değişti mi? Hayır değişmedi. Greenpeace'in "ne halt olduğunu, nerelerden beslendiğini" önceki yazımda anlatmıştım. Değindikleri konu önemli. Destek vermek isteyenler verebilirler tabii ama dikkatinizi çekmek istediğim husus şudur. Eğer bu düzen değiştirilmezse, kapitalizm yıkılmaz, emek sömürüsü durdurulmaz, egemen sınıflar alaşağı edilmezse ne kadar çırpınırsanız çırpının bir arpa boyu yol katedemezsiniz. Greenpeace kapitalizme karşı mücadele etmiyor. Bir kamyon buğdayını kişisel zevkleri uğruna denize dökebilecek olan adama dur demiyor. Aksine bu adamdan destek alıyor.


Çözüm olarak tek yol görünüyor. Nedir bu yol? Hemen açıklayalım öyleki söylemesi çok basit. Devlet mekanizmasını ele geçirerek egemen olmak, halkın iktidarını kurmak ve "devrim".... Kolluk kuvvetlerini ele geçirmeden alacağınız önlemler geçersiz, istersen o tezgahtan balık alma ama sen almazsan bil ki başkası alacak. Önce iktidarı ele geçirmek gerek sonra bu tür farazi meseleler hallolur...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder