2 Ekim 2012 Salı

Türkiye Burjuvazisinin Dramı veya Betonarme Millet Projesi-1-

  Nereden başlamalı, meselenin tarihsel kökenlerini nereye uzandırmalı bilemiyorum. Ama biz bilimsel yöntemden sapmayalım, kronolojik bir yöntem tutturalım ve genel bir değerlendirmenin ardından, Türkiye burjuvazisinin dönem dönem olaylar, şartlar karşısındaki konumlanışını tespit edelim. Son olarak da güncel bir durum değerlendirmesi yaparak, son sözü okuyucuya bırakalım...


  Büyük Millet, büyük güç, bölgede başrol, dünyada oyun kurucu vıdı vıdı ve vıdı vıdı. 14 Ağustos 2001 günü hesaplar tamamdı, roller biçilmişti, dekor hazırdı, "perde" demek için Washington'un onayı alınmıştı. Türkiye burjuvazisi ortak paydada buluşmuş, ileriyi görmeksizin, karanlık bir yolda, çıkar hesapları doğrultusunda, gizli bir anlaşma kurmuştu. Zaten Türkiye burjuvazisi bir birleşme noktası arayışı içerisindeydi, bu ihtiyacın büyük bir kısmı Fetullah Gülen cemaati çatısı altında gerçekleşmişti, lakin bu birleşmenin bir boyutu da iç egemenlik dengelerini elinde bulunduran AKP iktidarı ve çevresinde gerçekleşmeliydi, geçtiğimiz 200-250 yılda olduğu gibi... Bu değerlendirmeleri fazla uzun tutmak istemiyorum ama şunları belirtmeden de yazımız eksik kalır.
  Bugün cemaat ve iktidar arasındaki gerilim, sağır sultanın bile kulağına çalınmıştır. Gerilimi tespit eden ilk analizciler bunun MİT içerisindeki bir takım denge unsurlarının değiştirilmek istendiğinden yola çıkarak değerlendirmişlerdi. Evet, doğru bir tespitti ama eksikti. Bu konudaki naçizane görüşüm, meselenin iktisadi boyuttan kaynaklandığı yönündedir. İktidar ve cemaat arasında kutuplaşan sermaye sonunda savaşı başlatmıştır, rantı paylaşmak gibi bir seçenek söz konusu değildir. Oyunun adı "kazanan her şeyi alır".
  Türkiye son on yıl içerisinde yepyeni bir burjuvazi, yepyeni bir sermayedar sınıf yaratmak adına, iktidarca yürütülen programlara tanıklık ediyor. Sermaye el değiştiriyor, renk değiştiriyor, fikir değiştiriyor demek doğru gelmiyor ama meseleyi yüzeysel olarak değerlendirirsek durum bundan ibarettir. Derinlemesine bakarsak eğer aslında pek bir şeyin değişmediğini, zaten dünya üzerindeki burjuvazinin tamamen tek bir amaca odaklandığını, amacın kar, daha fazla kar ve daha fazla kar olduğunu biliyoruz. Şimdi gelelim bugünlere nasıl geldiğimiz sorusunun cevabını aramaya...
  Kısaca Türkiye'de burjuvazinin oluşumuna göz attığımızda, karşımıza derin bir sorunsal çıkmaktadır. Soru şudur, Burjuvazi dünyanın her yerinde aynı şartlar, aynı koşullar altında mı varolagelmiştir? Cevabımız kesin ve net olarak hayır ancak dallanıp budaklandırılacak kadar da geniş. Batı toplumlarında burjuvazi, feodal yapı içerisinden filizlenmiş, temelleri özel mülkiyete dayanan süreçler geçirmiş ve kendi devrimini yaparak iktidarı ele geçirmiştir. Ancak Osmanlı Devleti gibi Asyatik-despotik yapıya sahip toplumların, gelişim ve değişim çizelgeleri elbetteki Batı toplumlarından farklı olacaktır. Öncelikle Osmanlı toprakta özel mülkiyetin bulunmadığı, bu nedenle devleti mülk edinen "devletlu" bir sınıfın egemen olduğu tarihsel bir arka plana sahiptir.

  Şimdi yazıyı tekrar bir gözden geçirdim de, sıkıcılığın dibine bilim kisvesi altında vurmuşuz. İyisi mi, yazı dizimizin bir sonraki bölümünde gelin şu el değiştiren sermayenin bugün cemaat elinde nasıl şekillendiğini, cemaati daha yakından tanıyarak görelim. Hem de birinci ağızdan bilgilerle, abartmadan, safsataya pabuç bırakmadan...













Hiç yorum yok:

Yorum Gönder