14 Aralık 2012 Cuma

Devrim Provaları no.2-Silivri Üzerine Düşünceler



         


Tarihe not düşülsün. Devrim Provaları no.2 / 13 Aralık 2012-Silivri Cezaevi

Düşünüyorum, tarihe bakıyorum, arıyorum, soruyorum... Dünya üzerindeki herhangi bir toplum, bugün Silivri Cezaevi önünde yaşadıklarımızı deneyimledi mi? Evet, Paris halkı 14 Temmuz 1789 günü, Bastille Kalesi önlerinde, bizlerden bir adım ötede bunu deneyimledi. Başka örnek? Hayır, gelmiyor aklıma...

Sonra tarihi davaları düşünüyorum. Evvela Beşyüzler Meclisi karşısında Sokrates geliyor aklıma. Ne büyük onurdu, kendi ölümümüzü kendi elimizden içmek. Sonra zalim Engizisyon Mahkemesi karşısında bilim, onun adı da Galileo Galilei. Dreyfus geliyor aklıma, bir resim, kılıcı kırılan bir asker resmi. Mithat Paşa Yıldız Mahkemesin'de, soluklarımız kesiliyor Taif zindanlarında. Rosenbergler ölmemeli, uzaklardan, farklı bir kıtadan yükseliyordu onların da sesi. Ne diyordu şair onlar için;" Nice arkadaşlar gördüm/Kahramanlıklar okudum tarihte/Çağımıza yakışan vakur sade/Davranışınız geliyor aklıma." Deniz Gezmiş'in fotoğrafları geliyor gözümün önüne, Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 no'lu Mahkemesi'nde, dimdik, kararlı, inançlı, cesur.


Ama gelmiyor aklıma bir benzeri Silivri'de sergilenen oyunun. Çünkü Silivri size saydığım bu davaların bir toplamı. Orada düşünen, sorgulayan insan yargılanıyor, Sokrates gibi. Orada bilim yargılanıyor, Galilei gibi. Orada askerler yargılanıyor, Dreyfus gibi. Orada devrimciler yargılanıyor, Mithat Paşa gibi, Rosenbergler gibi, Deniz Gezmiş gibi. Orada biz yargılanıyoruz, hepimiz. Ama artık daha iyi biliyoruz, "Bir zincir yitirenler, bir dünya kazanacak!"
 

Buraya kadar işin edebiyatını yaptık. Şimdi biraz da fikir üretelim. Yine bu tür davalar hakkında düşünürken, aklıma hemen "Çakal" Carlos davası geliyor. Avukat ünlü Fransız Komünist Partisi üyesi Jacques Verges. Vergés "Savunma Saldırıyor" adlı kitabında davaları ikiye ayırıyordu. Uyum ve kopuş davaları. Uyum davaları, adından da anlaşılacağı üzere, davanın sistem içi olanaklarla(mevcut kanun hükümleri vb.) çözümlendiği ve savunmanın da bu eksende gerçekleştirildiği davalardır. Kopuş davaları ise sistem içi yollarla çözülmesi bir yana, zaten sistem içi çözüm yollarının değiştirilmesine ilişkin hareket ve faaliyetlere ilişkindir. Kopuş davalarının ideolojik bir derinliği vardır ve savunma da buna bağlı olarak politik ve ideolojik bir eksende gerçekleştirilir. Şöyle basit bir denklem ile durumu özetleyebiliriz. Politik davalar(kopuş davaları) ancak politik eylemlerle sonuçlandırılabilir. Bu genel tanımlamaların ardından özele, Silivri duruşmalarına dönelim. Sanık savunmalarını tek tek inceleyiniz. Sizlere iki savunma takdim ediyorum. Bir yanda Dr. Doğu Perinçek'in "Ergenekon Savunması"(Kaynak Yayınları), öte yanda ise Prof. Dr. Mehmet Haberal'ın "Suçum Ne?" adlı - herhangi bir yazın değeri bulunmayan, çapraz sorgu ve ifadelerinin derlemesini içeren- iki ayrı eser. 



Bu iki eseri ele alalım. "Suçum Ne?" adlı kitap Başkent Üniversitesi'nin bir öğrencisi olmama karşın henüz dün elime geçti, Silivri'de CHP'liler tarafından ücretsiz olarak dağıtılmaktaydı. Perinçek'in savunmasını ise yayınladığı ay edinmiştim, geçtiğimiz sene bir öğretim üyesine verdim, geri alma imkanım olmadı. Perinçek'in savunmasını bir nefeste okumuş, ardından gladyo-kontrgerilla ekseninde Türkiye'de gerçekleştirilen operasyonları daha net ve berrak tahlil etmiştim. Bugün de Haberal'ın savunmasını inceleme imkanı buldum. Bu kitabın ücretsiz olarak ve yüz binlerce dağıtılmasına üzülmekten kendimi alıkoyamadım, baskı için sarf edilen ağaçlara üzüldüm.


Doğu Perinçek'in savunması üzerine söylenmesi gereken elbet çok söz var ama bu bambaşka bir yazının konusu olmaya aday. Perinçek'in savunmasından sizlere bir parça sunuyorum. İşte bu savunma, kopuş davası bilincinin ürünüdür. İdeolojik ve politik bir eylem niteliğindedir. Diz çökme ve yalvarma değil, hakikatlerin ve devrimci kararlılığın izlerini taşımaktadır. 
Sayın Başkan, Sayın Yargıçlar, İşçi Partisi Genel Başkanı ve yöneticileri hakkında karanlık kalan tek nokta bırakmayacağız. Suçlamalarla ilgili aydınlatılmayan, çürütülmeyen, eksik kalan, bulanık kalan tek bir nokta görürseniz, lütfen sorunuz. İddia kürsüsünde oturanlar da sorsunlar. Ceza Yargılaması Hukuku’na aykırı sorular da sorsunlar. Avukatlarıma rica ediyorum itiraz etmeyecekler. İddia sahipleri, yasadışı kanıtlarını da toplasın getirsinler. Gizli dinlemelerini, sinsi gözlemlerini, gelmiş geçmiş bütün raporlarını getirsinler. Hepsi, onların suçunu kanıtlayacaktır. Zaten tepeden tırnağa yasadışılığa ve suça batmış durumdalar. Halkın önünde her şeyi açıklamaya hazırız. Bu Ergenekon tertibini bütün boyutlarıyla, Türkiyemizi hedef alan bütün derinliğiyle kulağından tutup kamuoyunun önüne çıkaracağız. Tertibin suçlularını yargılayacağız burada! Sorgumun sonunda soruları bekliyorum. Sorun ve bu işi burada bitireceğiz! Ertelenmesi, Türkiye’ye karşı suç olur.


Elimizde bir de Haberal'ın savunması var. Fazla söz söylemeye gerek yok. O da uyum davasına bir örnek teşkil ediyor. Adı üstünde uyumlu, sorulana cevap veriyor, fazlası yok. Ama aklımızdaki asıl soru şu; eminiz ki Haberal Hocamız bu tertibin merkezini görüyor. Davanın Fetullahçı bir çete tarafından organize edildiğini biliyor. Bilmemesi büyük bir garabet anlamına gelir. Peki buna rağmen bu suskunluk neden? Neden "Suçum Ne?" sorusu? Neden bu tertip merkezlerinin üzerine yürümek varken, bu "uyum" sevdası? 

Velhasılı kelam bizler uyum peşinde değiliz, sağlam adımlarla devrime yürüyoruz. 29 Ekim'i bir adım daha ileri  taşıdık, yine barikatlar yerle yeksan oldu karşımızda. O zaman halkımıza müjdeyi verelim. 2013 devrime gebe!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder