18 Ağustos 2013 Pazar

Sivil İtaatsizlik Üzerine Çalışma Notları -1-


GİRİŞ

21. yüzyılda dünyada ve ülkemizde yaşanan gelişmeler bizi sivil itaatsizlik konusuna daha yakından eğilmeye ve bu konuyu tartışmaya yöneltiyor. Haziran Direnişi(bu isimlendirmeyi daha doğru buluyorum, çünkü eylemler bir park adıyla özdeşleştirilmenin çok ötesinde, yurt sathına yayılmış, Anadolu’nun ücra köylerinde dahi etkisini göstermiştir), Occupy Wallstreet eylemleri toplumsal hareketlerde yeni yöntemlerin ve yeni eylem modellerinin gelişmesinin önünü açıyor. Bu yeni eylem modellerinin gelişiminde sosyal medyanın etkisi ve gücü ise birçok iletişim ve medya uzmanı açısından incelenmeyi bekleyen ayrı bir tez konusu değeri taşıyor.

Sistem krizinin ulaştığı son nokta, 20. yüzyılın başlarında teorileşmeye ve üzerine tartışmalar açılmaya başlanan "sivil itaatsizlik" meselesini bugün için çok daha önemli bir yere taşıyor. Derin uykuda yaşam mücadelesi veren ve kulağına fısıldanan iyimser eleştiriler ile uyanmasına imkan olmayan Türk Soluna yeni ufuklar açması gereken, -bizim için- yeni olan sivil itaatsizlik alanı, bugün üzerine daha çok çalışmayı ve tartışmayı gerektiriyor. Özellikle hukukçulara, siyaset bilimcilere ve sosyologlara büyük görevler düşüyor.

Kaleme aldığımız bu yazımızda, meseleyi üç bölümde inceleyeceğiz. Öncelikle Sivil İtaatsizlik olgusunun temel unsurlarını, daha sonra dünyada sivil itaatsizlik alanında sergilenmiş pratikleri ve nihai olarak da Türkiye'de sivil itaatsizlik eylemlerini, bu eylemlerin politik etkilerini inceleyeceğiz. Ve belirtmek gerekir ki, üç bölüm olarak paylaşacağım bu yazılar daha nitelikli bir çalışmanın ön taslaklarıdır. Bu nedenle tüm katkılara, eleştiri ve düzeltmelere açıktır. Ülkemizde bu alandaki çeviri ve yazılan eser eksikliği de göz önünde bulundurulursa, içine düşeceğimiz tüm hatalar ve eksiklikler için şimdiden affınıza sığınırız. 


SİVİL İTAATSİZLİK NEDİR?

"Neden yasalara uyarız" sorusunun cevabı totolojik bir form içerisinde verilir; Yasalara yasa oldukları için uyulur. Bugün Türkiye'de herhangi bir hukuk fakültesinde eğitim görmekte olan öğrencilerin birçoğu da bu soruya aynı cevabı vererek, düşünmenin, düşüncenin ve tartışmanın kendisinden kaçınacaktırlar. Biz bu soruya belki ayakları havada kalacak bir cevap olarak şunu verebiliriz; Toplumsal Sözleşme.

Ancak yasalar bilerek veya bilmeyerek birçok kişi tarafından ihlal edilirler. Yasaları bilerek ihlal edenleri ise ikiye ayırarak incelemek doğru olacaktır; adi suçlular ve siyasi suçlular. Suçlular suçlarını meşrulaştırmak için bir takım gerekçeler ortaya koyarlar. Adi suçlular yasaları ihlal etmelerini toplumsal ve bireysel gerekçelerle meşrulaştırmaya çalışırken, siyasi suçlular eylemlerini(ihlal hareketini) esas olarak ahlaki-etik çerçevede, politik terimler ile gerekçelendirerek meşrulaştırırlar.


Siyasi suçlar yoluyla yapılan yasa ihlalleri, kimileri tarafından “özgürlük savaşı” olarak adlandırılan silahlı eylemleri, zora dayalı siyasal protestolar ve eylemleri kapsar. Yasaları ihlal etmenin politik ancak silahsız ve barışçıl bir diğer yolu ise “Sivil itaatsizlik” eylemleridir. Sivili itaatsizliği diğer siyasi suçlardan ayıran bir takım özellikler vardır. Bu unsurlara geçmeden önce altını iyice çizmemiz gereken nokta, sivil itaatsizlik eylemlerinin birer siyasi suç olduğudur. Unutmamak gerekir ki toplumsal sözleşme ve devlet itaat ve tam bir teslimiyet ister.

Tanım bölümünü kısaca toparlayacak olursak sivil itaatsizlik; “şu ya da bu ölçüde adil” ilişkilerin hüküm sürdüğü demokratik bir sistemde ortaya çıkan ciddi haksızlıklara karşı, yasal imkanların tükendiği noktada son bir çare olarak başvurulan, kendisine anayasayı ya da toplumsal sözleşmede ifadesini bulan ortak adalet anlayışını temel alan, şiddeti reddeden, yasadışı politik bir eylemdir.

SİVİL İTAATSİZLİĞİN UNSURLARI

Bu bölümde esas aldığımız sınıflandırma, Yakup COŞAR’ın “Kamu Vicdanına Çağrı, Sivil İtaatsizlik” kitabına hazırlamış olduğu önsöze uygun olarak ele alınmıştır.

1-Yasadışılık

Biraz önce de altını çizdiğimiz üzere sivil itaatsizlik, haksız bir uygulamaya karşı yasal yollarının tükenmesinin ardından başvurulan yasadışı bir eylemdir. Ancak bu noktada da diğer siyasi suçlara göre önemli bir ayrıma gidilmesi gerekmektedir. Yasadışı eyleme girişmek ilke olarak yasadışı örgütlenmeyi ya da eylemi savunmak anlamına gelmez. Sivil itaatsizlik eylemcisi bu yola ancak sonuç getirecek yasal yolları tükettikten sonra başvurur ve eylemcinin esas olarak anayasal düzenin ilkelerine ya da toplumsal sözleşmeye esastan bir itirazı bulunmamaktadır. Aksine sivil itaatsizlik eylemcisi bu yola, temel ilkelerin belirleyicisi anlaşmaların ihlal edilmesi ve çiğnenmesine duyduğu tepki nedeniyle başvurmaktadır. Bu sebepledir ki sivil itaatsizlik eylemi yasadışı olmasına karşın meşru bir eylem türüdür. Meşruiyetini temel ilkelere olan bağlılığından almaktadır.

2-Alenilik ve Hesaplanabilirlik

Sivil itaatsizlik eylemi yasadışı olmasına karşın gizli değil, aksine açık ve aleni bir eylemdir. Burada alenilik, eyleme katılanların kendilerini gizlememeleri anlamında değil, kamuoyunca algılanabilir özellikte olması anlamına gelmektedir. Hesaplanabilirlik ise eylemin seyri ve sonuçlarının eylemin başında söylenenlere uygun olmasıdır. Örneğin sessiz oturma eylemi yapılacaksa, yapılacak olan sadece budur, ardından bir başka eylem gelmeyecektir. “Duran Adam” olarak isimlendirilen eylem gerçekleştirilirken slogan atılmayacak, İstiklal Marşı okunmayacaktır. Hesaplanabilirlik eylemcinin samimiyet ve inandırıcılığı açısından büyük önem taşır. Söylenen ile yapılan arasındaki uyum tartışılmazdır.

3-Politik ve Hukuki Sorumluluğun Üstlenilmesi

Eylemci birey ya da grup eyleminin politik sorumluluğunu üstlenir. Eylemci açık ve sorumlu davranarak olası bir cezai işlemi aleni bir şekilde başkasına zarar vermeden üstlenir. Hukuki sorumluluk konusunda farklı görüşler bulunmaktadır. Kimi teorisyenler hukuki sorumluluğu üstlenmenin eylemcilerin samimiyetinin bir ifadesi olarak algılanıp, eylemin çağrı etkisini güçlendireceği gerekçesiyle böyle bir şeyi savunurken, diğerleri meşru düzeyde girişilen bir eylemden dolayı cezanlandırılmayı kabul etmenin doğru olmadığını savunmaktadır.


4-Şiddetin Reddedilmesi

Sivil itaatsizlik, şiddeti reddeder. Bu açıdan sembolik bir takım yasa ihlallleri söz konusudur. Ancak bu noktada üzerine tartışılması gereken nokta şiddetin ne olduğu, sınırlarının nerede başladığı ve nerede bittiğidir. Önemli bir soru her türlü zor kullanımının şiddet olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceğidir. Psikolojik baskı bir tür şiddet midir? Bu noktada ölçüt kabul edilmesi gereken durum, sivil itaatsizlik eyleminin karşıtlarının veya eylem dışındaki üçüncü kişilerin eylem nedeniyle fiziki ve psikolojik bütünlüklerine yönelebilecek bir zararın bulunmamasıdır. Gandhi’nin uygulamasında fiziki açıdan yaralayıcı ve zarar verici hareketlerin ötesinde yaralayıcı ve zarar verici sözler de yer almamaktadır. Sivil itaatsizlik düşmanlıkları derinleştirmenin değil, düşmanlığı gidermenin; karşıtı yok etmenin değil, ikna etmenin bir yoludur. Bu sebepler göz önünde bulundurulduğunda, sivil itaatsizlik eylemiyle amaçlanan hedef ve şiddet arasında bir bağ kurulamaz.

5-Ortak Adalet Anlayışına ve Kamu Vicdanına Yönelik Bir Çağrı

Sivil itaatsizlik eylemi çoğunluğa yapılan bir çağrı ve mesaj niteliğindedir. Çağrının temelinde kamusal bir adalet anlayışı yer almaktadır. Sivil itaatsizlik yoluyla bir azınlık grup, çoğunluğun yaptıklarını ortak adalet anlayışına uygun olarak yeniden değerlendirmesini ve azınlığın taleplerini tanımak isteyip istemediğini incelemeye zorlar. Ortak vicdana yönelik olan eylem, çoğunluğu meseleyi irdelemeye yönlendirmelidir. Eylemin vicdanlara yönelik bir propaganda olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Ancak bu noktada altını önemle çizmemiz gereken mesele şudur; Kendisine ortak adalet anlayışını temel alan sivil itaatsizlik eylemi, bireysel çıkarlar ya da toplumun diğer üyelerinin haklarının gaspına yol açacak grup çıkarlarıyla gerekçelendirilemez. Örneğin, dini özgürlükleri ihlal edilen bir mezhebin sivil itaatsizlik eylemine başvurması mümkünken, dini inanç ve kuralları toplumun geneli için geçerli kılmayı hedefleyen bir eylem, sivil itaatsizlik eylemi olarak adlandırılamaz.
  
6-Sistemin Geneline Değil, Tekil Haksızlıklara Karşı Ortak Eylem

Bu başlık algılanabilirlik açısından, sosyalistler için zorlu bir bölüm. Şunu belirtmek gerekir ki, burada ele aldığımız sivil itaatsizliğin unsurları, Yakup Coşar’a ait tasniften alıntılanmıştır. Topyekûn bir sistem karşıtı mücadeleye girişmiş bireyler için elimizden geldiğince açıklayıcı olmaya çalışacağız. Sivil itaatsizlik eylemi az ya da çok adil olduğu kabul edilen toplumsal ilişkiler sistemine karşı değil, tek tek haksızlıklara karşı yapılır. Bu sebepledir ki, sivil itaatsizlik eylemi ideolojik bir birlikteliği gerektirmediği gibi, aslolan karşı çıkılan ya da istenen şeylerde ortaklıktır. Unutmamak gerekir ki çok farklı ideolojilerden hareketle somut bazı sorunlara karşı ortak sonuçlara varmak mümkündür. Örneğin, bir nükleer silah karşıtı eylemde çok farklı ideolojik kaynaklardan beslenen sosyalistleri, yeşilleri ve hatta kimi dini grupları yanyana görmek mümkündür. Zaten sivil itaatsizlik örgütlenmelerinin başarısı, farklı eğilimlerin çabalarını ortak bir noktaya yönlendirme kapasitesiyle doğru orantılıdır. Sivil itaatsizlik eyleminin ömrü, genelde söz konusu haksızlığın giderilmesi ile son bulur. Sivil itaatsizlik eyleminin süreklilik özelliği taşımadığının da altı çizilmelidir. İkincil bir nokta ise, farklı görüşlerin temsil edildiği bu tür örgütlenmelerin genelde ademi merkeziyetçi, taban inisiyatifine dayalı, demokratik örgütlerden teşekkül edeceğidir. “Klasik” model partiler aracılığıyla sivil itaatsizlik eylemlerinin yürütülmesi zordur. Çünkü bu partiler insanları ortak bir dünya görüşü etrafında bir araya getiren kalıcı örgütlenmelerdir. Parti çerçevesinde yapılabilecek bir çağrı, parti dışı unsurların eyleme katılımı açısından bir bariyer oluşturacak, farklı eğilimleri bir araya getirme hedefi başarız olacaktır.


7-Eylem Ciddi Haksızlıklara Karşı Yapılır ve Haksızlıkla Makul Bir İlişki İçindedir

Yasal yollarla sonuç alınamayan her durumda yasadışı yola, sivil itaatsizliğe başvurulamaz. Böyle bir şey sivil itaatsizliği işlevsiz hale getirecek, katılanların inandırıcılığını azaltacaktır. Ciddi haksızlıkların ise ne olduğu bir tartışma konusudur. John Rawls, kurduğu adalet teorisinden yola çıkarak, ciddi haksızlığın tanımına ilişkin bazı şartlar belirlemiştir. Bunlar; eşit özgürlükler ve eşit şans ilkelerinin ihlal edilmiş olması ve haksızlığın politik muhalefetin uzun ve yoğun çabalarına karşın devamlılık gösteriyor olmasıdır.

8-Haksızlıklarla İlgili Çifte Standart Uygulanamaz

Kamu vicdanına çağrı amacı güden sivil itaatsizlik eylemcisi, karşı durduğu haksızlığın öznesinde veya mağdurunda(haksızlığın pasif sujesi) ayrımcılık yapamaz. Örneğin, işkenceye karşı bir sivil itaatsizlik söz konusu ise, işkencenin kime yapıldığı veya kimin yaptığı önem taşımamaktadır.

Bu bölümü Gisela Raupach-Strey’in sivil itaatsizlik tanımı ile toparlayarak son veriyorum. “Sivil itaatsizlik, yasal protesto biçimlerine karşı bir hukuki normun çiğnenmesiyle; bencil ve olağan hukuk ihlallerine karşı dikkate ve saygıya değer bir ahlaki-siyasi motivasyonla işlenmesiyle; gizlice işlenen kriminal fiillere karşı kamuya açık olmasıyla; geleneksel, klasik direnme hakkı, devrim, ihtilal, hükümet darbesine karşı duruma göre kamuya açıklığı ve şiddetsizliğiyle; siyasi teröre ve dinsel fanatizme karşı, protesto edilen devlet ediminin haksızlığının diğer üçüncü kişilerce görülebilir, anlaşılabilir ve yine kendisinin kaba güçten arınmış olmasıyla; ileri sürülebilecek samimiyetsizlik iddialarına karşı edimin sonuçlarına katlanmaya hazır bulunma tutumuyla temelde ayrılmaktadır.”


NOT: Yazımızın bu ilk bölümü kabul etmek gerekir ki, fazlasıyla teorik yoğunluklu ve sıkıcı bir havada geçti. Ancak bir kavramın tam olarak ne olduğu saptanmadan, düzgün bir tanımlama yapılmadan üzerine konuşmak, kavramla ilgili pratikleri değerlendirmek doğru olmayacaktır. Yazımızın ikinci bölümünde, sivil itaatsizliğin tarihsel olarak gelişimi ve dünya üzerinde yaşanmış örnek pratiklerini ele alacağız. Yazı dizimizin, tahmini olarak Eylül ayı sonlarında tamamlanabileceğini düşünüyorum. Yazının başında da belirttiğim üzere, eleştiriler ve katkılara ihtiyacımız sonsuz. Qui audet vincit !

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder