3 Haziran 2013 Pazartesi

Bir Diktatörün Son Kumarı

Üç gündür sokaklardayız. Üç gündür canımız pahasına, tepemize düşen gaz bombası fişeklerine, 4-5 metre üstümüzde patlayan ses bombalarına rağmen direniyoruz. Gözaltılar, işkenceler ve gün geçtikçe yoğunlaşan şiddete karşın alanlardayız ve meşru direniş hakkımızı kullanıyoruz. Adeta Paris Komünü günlerini yeniden yaşıyoruz. Ancak yoğun bir pratik uğraşı gerektiren bu süreçte, düşünmeye ve değerlendirmeler yapmaya yeterince zaman bulamıyoruz. Belki de bu yüzden, bazen ne için orada olduğumuzu ve taleplerimizin neler olduğunu unutuyor, kaotik bir mücadelenin parçası oluyoruz. Bu yazıda son 3 günde gelişerek yükselen büyük halk direnişinin değerlendirmesini yapmak, üzerine düşünmek ve bu sürecin hangi noktaya gittiğini tespit etmeye çalışmak gayreti içerisinde olacağım.

Öncelikli olarak bazı tespitlerde bulunmamız gerek. Açık olarak görünen bir gerçek var ki, o da Tayyip Erdoğan'ın son bir ay içerisinde toplumsal gerilimi hızla artırdığıdır. Suni bir gerilim sürekli olarak körüklendi. Öncelikle insanların yaşamlarına yönelik bir saldırı ve müdahale süreci başlatıldı. Ardından bir inatlaşma ve buyurganlık ile Gezi Parkı, AKM'nin yıkımı ve Taksime camii yapımı mevzusu ortaya atıldı. Peki ama bugüne kadar sistematik ve programlı bir yol izleyen AKP ve Tayyip Erdoğan neden gerilimi yükseltiyor, çatışma ortamını körüklüyor? Bu sorunun cevabını inanın ben de bilmiyorum. Ama bu yazıda cevap arayacağımız esas soru işte tam olarak budur.


Bir takım senaryolar her dönem olduğu gibi konuşuluyor, efsaneler yaratılıyor, bazen gerçeklik hiçe sayılarak dezenformasyon ve spekülasyon niteliği taşıyan bilgiler ağızdan ağıza paylaşılıyor. Özellikle sosyal medya bu amaçla nitelikli bir araç olarak kullanılıyor. Akıllarımızı gittikçe karıştıran gelişmeler oluyor. Tayyip Erdoğan son ABD ziyaretinin ardından, programlanmış bir şekilde saldırılara başladı. (Önemsiz bir nokta olarak görülebilir ancak bu süre zarfında Ankara'ya hiç uğramadı, ABD dönüşünden bu yana İstanbuldaydı ve bugün itibariyle de Kuzey Afrika ziyaretlerine başladı.) Öte yandan AKP kadrolarının yaptığı temkinkli açıklamalara karşın satır aralarında görülen panik ve tedirginlik dikkat çekici. Askeriyeden ise henüz bir ses çıkmamış olması, açıkçası tedirgin edici. Bu verilerden yola çıkarak birkaç senaryo da biz üretelim, zaman bizi sınasın ve akıl yürütmelerimizin doğruluğu kontrol edilmiş olsun. Ama yaşanan tüm bu olayları tahlil etmek için ABD ziyaretini doğru okumak ve yorumlamak gerekir. Çünkü toplum üzerinde kurulan tüm bu gerilim hatları, ABD ziyaretinin yapılmasının ardından somutlaşmaya başladı. 


Senaryo 1 - Ve Tayyip Kaçar...


Bu senaryonun gerçekleşebilme ihtimali diğer senaryolara nazaran daha düşük. Ancak ihtimaller arasında yer alması gerek. 15 Mayıs 2013'te ABD ziyaretine başlayan Tayyip Erdoğan, Suriye ve "Açılım Süreci" meseleleri ile ABD'ye gitmesine karşın, döndüğü andan itibaren bu meseleleri bir kenara bırakarak, suni gerilim stratejisini uygulamaya koyuldu. Gün geçtikçe gerilim tırmandırıldı. Gerilimin tırmanış sürecini bir doğru orantı skalasına oturtursak, Türkiye'nin bir iç savaşa doğru sürüklendiğini görmek zor değil. Bu "iç savaş" senaryosunun ABD görüşmelerinde hazırlanmış olması muhtemel. Erdoğan'a " Görevini tamamladın, şimdi bu senaryoyu uygulamaya koy ve ülkeyi terk et" görevi verilmiş olması bir ihtimaldir. Üstüne üstlük kör gözüne parmağım denerek, " %50'yi zor evde tutuyoruz." demek bu senaryo açısından başka bir argüman değeri taşıyor.


Senaryo 2 - Kürt Devletinin Kuruluş Sancıları


İkinci senaryo Türk Tarih Kurumu Eski Başkanı ve MHP milletvekili Yusuf Halaçoğlu tarafından dile getirildi. Halaçoğlu, süreç içerisinde cereyan edecek Diyarbakır'daki bir ayaklanmanın bastırılamayacağı, bu duruma tepki gösterebilecek kitlelerin de farklı bir cephede mücadele halinde oluşunun iktidar tarafından kolaylıkla kullanılabileceğini vurguladı. Bazılarımız için paranoyakça bir düşünce olsa dahi bu ihtimal de göz önünde bulundurulmalıdır. Çünkü Tayyip Erdoğan BOP Eşbaşkanlığı görevini sürdürmektedir. Nihai amaç projenin gerçekleştirilmesi kapsamında ikinci İsrail'in bölgede oluşturulmasıdır. Yaşanan son gelişmeler bu amaca uygun olarak görülebilir. Üstüne üstlük bugün yaşanan Kuzey Irak yönlü PKK saldırısı bu senaryoyu destekler nitelikte. 


Senaryo 3 - Cumhuriyete Elveda, Yeni Rejime Merhaba...


Üçüncü senaryo bugün okuduğum bir yazıdan edindiğim izlenime ilişkin. Anayasa hukukçusu ve YÖK eski Başkanı Erdoğan Teziç şöyle bir ihtimali dile getiriyor; Tayyip Erdoğan, bir süredir, parlamenter demokrasiden, başkanlık rejimine geçiş çalışmaları yürütüyor. Bu doğrultuda yeni anayasa için hızlı girişimlerde bulundu, sürecin ilerleyişindeki hız bu amaca ulaşmak için ne kadar istekli ve neleri göze alabilir olduğunu gösteriyor. Ancak anayasa değişikliği bile amaca giden yolda yetersiz kalıyor çünkü anayasa mevcut yapının bile değiştiremeyeceği bir takım maddeler içeriyor. Söz konusu maddelere elleyemediği ve rejimi değiştiremediği için de, olayı başka noktaya çekmek istiyor. Bu durum tam da onun istediği gibi ilerliyor, olayları daha da şiddetlendirmeye çalışıyor. Çünkü eğer anarşi ortamı artarsa, askeri sokağa salabilecek. Çünkü eğer askeri sokağa salabilirse, ki onun da içini boşaltıp kendi yandaşları ile doldurdu, o zaman Meclis’i bertaraf edip, Kurucu Meclis’e yönelebilecek. Çünkü Kurucu Meclis’e yönelir ise, Anayasa’yı sıfırdan baştan yazabilecek. Peki biz bu senaryoyu daha önce gördük mü? Evet gördük, bundan 40 yıl önce İran’da, son yıllarda Tunus’ta, Mısır’da…. Sokaklara sol görüşlü kişileri sürüp, sonrasında İslami rejimler kurulmadı mı? Kuruldu…. Bu senaryoyu destekler argümanlarımız oldukça sağlam. Öncelikli olarak TSK içerisinde yaşanan ve adına Balyoz, Sarıkız, Ayışığı denilen bir takım tertipler ile TSK içerisindeki yurtsever birçok üst düzey subay ve daha da önemlisi ve daha büyük rakamlara ulaşan genç subay tutuklanarak bertaraf edildi. Bu tertipler sürecinin başlangıcından bu yana yaşanan istifaları göz önünde bulundurursak, AKP döneminde orduya giren birçok kişinin söz konusu istifalar nedeniyle boşalan kademeleri doldurmak üzere hızla yükseltildiğini görüyoruz. Öte yandan askeri komuta kademesinin iktidar ile tam bir ittifak içerisinde olduğunu söylemek pek de zor değil, öyle ki ne Suriye ne de "Açılım Süreci-PKK'nin geri çekilişi" zarfında hiçbir tepki göstermemiş olması bunu doğrular nitelikte.


Peki Ama Ne Olacak?


Yaşadıklarımızın spontane gelişmediği ve sistematik bir program dahilinde uygulandığı aşikar. Suni bir gerilim ancak onu yaratana hizmet eder, tabi bizler bu çarka çomak sokmadığımız takdirde... Bu büyük halk hareketi kendiliğinden başlamadı, kendiliğinden de son bulmayacak. Bu ayaklanma Erdoğan tarafından başlatıldı ve emirleri doğrultusunda gerçekleştirilen ve yedi günlük eylem sürecinde aşağı yukarı 3-4 kez gözlemlenen provokasyonlar ile gerilim tırmandırılarak devam ediyor.


Dikkatli olalım. Çünkü bu savaş haklı bir savaş, bu savaş meşru direniş hakkının doğduğu bir savaş. Tayyip Erdoğan tüm varlığı ile bir kumar oynadı. Kaybetme riskinin yüksek olduğu ancak bir takım hileler ile kazanma ihtimalinin yükseltilebileceğine inandığı bir kumar. Hilelerini yapmaya başladı. Sivil görünümlü polis arabalarını alanlara sokmaya, insanları öldürmeye, ajan provokatörlerini kitlenin içine salmaya başladı. Şimdi tetikte olma zamanı. Çünkü zafer mutlaka bizim olacak, çünkü bir daha böyle bir fırsat bulamayacağız. Şimdi tüm oyunlar bozulmak üzere ama unutmayın her şey bizlerin elinde. Kazanmak ve kaybetmek ellerimizde. Avuçlarımızdan güzel ve özgür günlerin kayıp gitmesine izin vermeyin. Provokasyonlara karşı temkinli olun. Örgütlenin, çünkü örgütlenmek unutmayın tarihsel süreç içerisinde insanların deneyimleyerek ulaştıkları bir noktadır. Zorluklar ancak örgütlenerek aşılabilir. Her nerede olursanız olun örgütlenin. Çünkü bizler zaferi nasıl kazanacağımızı artık biliyoruz. Faşizme karşı bu büyük zafer ancak ve ancak BİRLEŞEREK kazanılabilir. Unutmayın haklı olan biziz ve biz kazanacağız. Haydi barikatlara!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder