GİRİŞ
21. yüzyılda dünyada ve ülkemizde yaşanan gelişmeler bizi sivil
itaatsizlik konusuna daha yakından eğilmeye ve bu konuyu tartışmaya yöneltiyor.
Haziran Direnişi(bu isimlendirmeyi daha doğru buluyorum, çünkü eylemler bir
park adıyla özdeşleştirilmenin çok ötesinde, yurt sathına yayılmış, Anadolu’nun
ücra köylerinde dahi etkisini göstermiştir), Occupy Wallstreet eylemleri
toplumsal hareketlerde yeni yöntemlerin ve yeni eylem modellerinin gelişmesinin
önünü açıyor. Bu yeni eylem modellerinin gelişiminde sosyal medyanın etkisi ve
gücü ise birçok iletişim ve medya uzmanı açısından incelenmeyi bekleyen ayrı
bir tez konusu değeri taşıyor.
Sistem krizinin ulaştığı son nokta, 20. yüzyılın başlarında
teorileşmeye ve üzerine tartışmalar açılmaya başlanan "sivil
itaatsizlik" meselesini bugün için çok daha önemli bir yere taşıyor. Derin uykuda yaşam mücadelesi veren ve kulağına fısıldanan iyimser eleştiriler ile
uyanmasına imkan olmayan Türk Soluna yeni ufuklar açması gereken, -bizim için-
yeni olan sivil itaatsizlik alanı, bugün üzerine daha çok çalışmayı ve
tartışmayı gerektiriyor. Özellikle hukukçulara, siyaset bilimcilere ve
sosyologlara büyük görevler düşüyor.
Kaleme aldığımız bu yazımızda, meseleyi üç bölümde inceleyeceğiz.
Öncelikle Sivil İtaatsizlik olgusunun temel unsurlarını, daha sonra dünyada
sivil itaatsizlik alanında sergilenmiş pratikleri ve nihai olarak da Türkiye'de
sivil itaatsizlik eylemlerini, bu eylemlerin politik etkilerini inceleyeceğiz.
Ve belirtmek gerekir ki, üç bölüm olarak paylaşacağım bu yazılar daha nitelikli
bir çalışmanın ön taslaklarıdır. Bu nedenle tüm katkılara, eleştiri ve
düzeltmelere açıktır. Ülkemizde bu alandaki çeviri ve yazılan eser eksikliği de
göz önünde bulundurulursa, içine düşeceğimiz tüm hatalar ve eksiklikler için
şimdiden affınıza sığınırız.
SİVİL İTAATSİZLİK NEDİR?
"Neden yasalara uyarız" sorusunun cevabı totolojik bir
form içerisinde verilir; Yasalara yasa oldukları için uyulur. Bugün Türkiye'de
herhangi bir hukuk fakültesinde eğitim görmekte olan öğrencilerin birçoğu da bu
soruya aynı cevabı vererek, düşünmenin, düşüncenin ve tartışmanın kendisinden
kaçınacaktırlar. Biz bu soruya belki ayakları havada kalacak bir cevap olarak
şunu verebiliriz; Toplumsal Sözleşme.
Ancak yasalar bilerek veya bilmeyerek birçok kişi tarafından ihlal
edilirler. Yasaları bilerek ihlal edenleri ise ikiye ayırarak incelemek doğru
olacaktır; adi suçlular ve siyasi suçlular. Suçlular suçlarını meşrulaştırmak
için bir takım gerekçeler ortaya koyarlar. Adi suçlular yasaları ihlal etmelerini
toplumsal ve bireysel gerekçelerle meşrulaştırmaya çalışırken, siyasi suçlular
eylemlerini(ihlal hareketini) esas olarak ahlaki-etik çerçevede, politik
terimler ile gerekçelendirerek meşrulaştırırlar.
Siyasi suçlar yoluyla yapılan yasa ihlalleri, kimileri tarafından
“özgürlük savaşı” olarak adlandırılan silahlı eylemleri, zora dayalı siyasal
protestolar ve eylemleri kapsar. Yasaları ihlal etmenin politik ancak silahsız
ve barışçıl bir diğer yolu ise “Sivil itaatsizlik” eylemleridir. Sivili itaatsizliği
diğer siyasi suçlardan ayıran bir takım özellikler vardır. Bu unsurlara
geçmeden önce altını iyice çizmemiz gereken nokta, sivil itaatsizlik
eylemlerinin birer siyasi suç olduğudur. Unutmamak gerekir ki toplumsal
sözleşme ve devlet itaat ve tam bir teslimiyet ister.
Tanım bölümünü kısaca toparlayacak olursak sivil itaatsizlik; “şu
ya da bu ölçüde adil” ilişkilerin hüküm sürdüğü demokratik bir sistemde ortaya
çıkan ciddi haksızlıklara karşı, yasal imkanların tükendiği noktada son bir
çare olarak başvurulan, kendisine anayasayı ya da toplumsal sözleşmede ifadesini
bulan ortak adalet anlayışını temel alan, şiddeti reddeden, yasadışı politik
bir eylemdir.
SİVİL İTAATSİZLİĞİN UNSURLARI
Bu bölümde esas aldığımız sınıflandırma, Yakup COŞAR’ın “Kamu
Vicdanına Çağrı, Sivil İtaatsizlik” kitabına hazırlamış olduğu önsöze uygun
olarak ele alınmıştır.
1-Yasadışılık
Biraz önce de altını çizdiğimiz üzere sivil itaatsizlik, haksız
bir uygulamaya karşı yasal yollarının tükenmesinin ardından başvurulan yasadışı
bir eylemdir. Ancak bu noktada da diğer siyasi suçlara göre önemli bir ayrıma
gidilmesi gerekmektedir. Yasadışı eyleme girişmek ilke olarak yasadışı
örgütlenmeyi ya da eylemi savunmak anlamına gelmez. Sivil itaatsizlik eylemcisi
bu yola ancak sonuç getirecek yasal yolları tükettikten sonra başvurur ve
eylemcinin esas olarak anayasal düzenin ilkelerine ya da toplumsal sözleşmeye
esastan bir itirazı bulunmamaktadır. Aksine sivil itaatsizlik eylemcisi bu
yola, temel ilkelerin belirleyicisi anlaşmaların ihlal edilmesi ve çiğnenmesine
duyduğu tepki nedeniyle başvurmaktadır. Bu sebepledir ki sivil itaatsizlik
eylemi yasadışı olmasına karşın meşru bir eylem türüdür. Meşruiyetini temel
ilkelere olan bağlılığından almaktadır.
2-Alenilik ve Hesaplanabilirlik
Sivil itaatsizlik eylemi yasadışı olmasına karşın gizli değil,
aksine açık ve aleni bir eylemdir. Burada alenilik, eyleme katılanların
kendilerini gizlememeleri anlamında değil, kamuoyunca algılanabilir özellikte
olması anlamına gelmektedir. Hesaplanabilirlik ise eylemin seyri ve
sonuçlarının eylemin başında söylenenlere uygun olmasıdır. Örneğin sessiz
oturma eylemi yapılacaksa, yapılacak olan sadece budur, ardından bir başka
eylem gelmeyecektir. “Duran Adam” olarak isimlendirilen eylem
gerçekleştirilirken slogan atılmayacak, İstiklal Marşı okunmayacaktır.
Hesaplanabilirlik eylemcinin samimiyet ve inandırıcılığı açısından büyük önem
taşır. Söylenen ile yapılan arasındaki uyum tartışılmazdır.
3-Politik ve Hukuki Sorumluluğun Üstlenilmesi
Eylemci birey ya da grup eyleminin politik sorumluluğunu üstlenir.
Eylemci açık ve sorumlu davranarak olası bir cezai işlemi aleni bir şekilde
başkasına zarar vermeden üstlenir. Hukuki sorumluluk konusunda farklı görüşler
bulunmaktadır. Kimi teorisyenler hukuki sorumluluğu üstlenmenin eylemcilerin
samimiyetinin bir ifadesi olarak algılanıp, eylemin çağrı etkisini
güçlendireceği gerekçesiyle böyle bir şeyi savunurken, diğerleri meşru düzeyde
girişilen bir eylemden dolayı cezanlandırılmayı kabul etmenin doğru olmadığını
savunmaktadır.
4-Şiddetin Reddedilmesi
Sivil itaatsizlik, şiddeti reddeder. Bu açıdan sembolik bir takım
yasa ihlallleri söz konusudur. Ancak bu noktada üzerine tartışılması gereken
nokta şiddetin ne olduğu, sınırlarının nerede başladığı ve nerede bittiğidir.
Önemli bir soru her türlü zor kullanımının şiddet olarak nitelendirilip
nitelendirilemeyeceğidir. Psikolojik baskı bir tür şiddet midir? Bu noktada
ölçüt kabul edilmesi gereken durum, sivil itaatsizlik eyleminin karşıtlarının
veya eylem dışındaki üçüncü kişilerin eylem nedeniyle fiziki ve psikolojik
bütünlüklerine yönelebilecek bir zararın bulunmamasıdır. Gandhi’nin
uygulamasında fiziki açıdan yaralayıcı ve zarar verici hareketlerin ötesinde
yaralayıcı ve zarar verici sözler de yer almamaktadır. Sivil itaatsizlik
düşmanlıkları derinleştirmenin değil, düşmanlığı gidermenin; karşıtı yok
etmenin değil, ikna etmenin bir yoludur. Bu sebepler göz önünde
bulundurulduğunda, sivil itaatsizlik eylemiyle amaçlanan hedef ve şiddet
arasında bir bağ kurulamaz.
5-Ortak Adalet Anlayışına ve Kamu Vicdanına Yönelik Bir Çağrı
Sivil itaatsizlik eylemi çoğunluğa yapılan bir çağrı ve mesaj
niteliğindedir. Çağrının temelinde kamusal bir adalet anlayışı yer almaktadır.
Sivil itaatsizlik yoluyla bir azınlık grup, çoğunluğun yaptıklarını ortak
adalet anlayışına uygun olarak yeniden değerlendirmesini ve azınlığın
taleplerini tanımak isteyip istemediğini incelemeye zorlar. Ortak vicdana
yönelik olan eylem, çoğunluğu meseleyi irdelemeye yönlendirmelidir. Eylemin
vicdanlara yönelik bir propaganda olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Ancak
bu noktada altını önemle çizmemiz gereken mesele şudur; Kendisine ortak adalet
anlayışını temel alan sivil itaatsizlik eylemi, bireysel çıkarlar ya da
toplumun diğer üyelerinin haklarının gaspına yol açacak grup çıkarlarıyla
gerekçelendirilemez. Örneğin, dini özgürlükleri ihlal edilen bir mezhebin sivil
itaatsizlik eylemine başvurması mümkünken, dini inanç ve kuralları toplumun
geneli için geçerli kılmayı hedefleyen bir eylem, sivil itaatsizlik eylemi
olarak adlandırılamaz.
6-Sistemin Geneline Değil, Tekil Haksızlıklara Karşı Ortak Eylem
Bu başlık algılanabilirlik açısından, sosyalistler için zorlu bir
bölüm. Şunu belirtmek gerekir ki, burada ele aldığımız sivil itaatsizliğin
unsurları, Yakup Coşar’a ait tasniften alıntılanmıştır. Topyekûn bir sistem
karşıtı mücadeleye girişmiş bireyler için elimizden geldiğince açıklayıcı olmaya
çalışacağız. Sivil itaatsizlik eylemi az ya da çok adil olduğu kabul edilen
toplumsal ilişkiler sistemine karşı değil, tek tek haksızlıklara karşı yapılır.
Bu sebepledir ki, sivil itaatsizlik eylemi ideolojik bir birlikteliği
gerektirmediği gibi, aslolan karşı çıkılan ya da istenen şeylerde ortaklıktır. Unutmamak
gerekir ki çok farklı ideolojilerden hareketle somut bazı sorunlara karşı ortak
sonuçlara varmak mümkündür. Örneğin, bir nükleer silah karşıtı eylemde çok
farklı ideolojik kaynaklardan beslenen sosyalistleri, yeşilleri ve hatta kimi
dini grupları yanyana görmek mümkündür. Zaten sivil itaatsizlik
örgütlenmelerinin başarısı, farklı eğilimlerin çabalarını ortak bir noktaya
yönlendirme kapasitesiyle doğru orantılıdır. Sivil itaatsizlik eyleminin ömrü,
genelde söz konusu haksızlığın giderilmesi ile son bulur. Sivil itaatsizlik
eyleminin süreklilik özelliği taşımadığının da altı çizilmelidir. İkincil bir
nokta ise, farklı görüşlerin temsil edildiği bu tür örgütlenmelerin genelde
ademi merkeziyetçi, taban inisiyatifine dayalı, demokratik örgütlerden teşekkül
edeceğidir. “Klasik” model partiler aracılığıyla sivil itaatsizlik eylemlerinin
yürütülmesi zordur. Çünkü bu partiler insanları ortak bir dünya görüşü
etrafında bir araya getiren kalıcı örgütlenmelerdir. Parti çerçevesinde
yapılabilecek bir çağrı, parti dışı unsurların eyleme katılımı açısından bir
bariyer oluşturacak, farklı eğilimleri bir araya getirme hedefi başarız
olacaktır.

7-Eylem Ciddi Haksızlıklara Karşı Yapılır ve Haksızlıkla Makul Bir
İlişki İçindedir
Yasal yollarla sonuç alınamayan her durumda yasadışı yola, sivil
itaatsizliğe başvurulamaz. Böyle bir şey sivil itaatsizliği işlevsiz hale
getirecek, katılanların inandırıcılığını azaltacaktır. Ciddi haksızlıkların ise
ne olduğu bir tartışma konusudur. John Rawls, kurduğu adalet teorisinden yola
çıkarak, ciddi haksızlığın tanımına ilişkin bazı şartlar belirlemiştir. Bunlar;
eşit özgürlükler ve eşit şans ilkelerinin ihlal edilmiş olması ve haksızlığın
politik muhalefetin uzun ve yoğun çabalarına karşın devamlılık gösteriyor
olmasıdır.
8-Haksızlıklarla İlgili Çifte Standart Uygulanamaz
Kamu vicdanına çağrı amacı güden sivil itaatsizlik eylemcisi,
karşı durduğu haksızlığın öznesinde veya mağdurunda(haksızlığın pasif sujesi) ayrımcılık yapamaz.
Örneğin, işkenceye karşı bir sivil itaatsizlik söz konusu ise, işkencenin kime
yapıldığı veya kimin yaptığı önem taşımamaktadır.
Bu bölümü Gisela Raupach-Strey’in sivil itaatsizlik tanımı ile
toparlayarak son veriyorum. “Sivil itaatsizlik, yasal protesto biçimlerine
karşı bir hukuki normun çiğnenmesiyle; bencil ve olağan hukuk ihlallerine karşı
dikkate ve saygıya değer bir ahlaki-siyasi motivasyonla işlenmesiyle; gizlice
işlenen kriminal fiillere karşı kamuya açık olmasıyla; geleneksel, klasik
direnme hakkı, devrim, ihtilal, hükümet darbesine karşı duruma göre kamuya
açıklığı ve şiddetsizliğiyle; siyasi teröre ve dinsel fanatizme karşı, protesto
edilen devlet ediminin haksızlığının diğer üçüncü kişilerce görülebilir,
anlaşılabilir ve yine kendisinin kaba güçten arınmış olmasıyla; ileri
sürülebilecek samimiyetsizlik iddialarına karşı edimin sonuçlarına katlanmaya
hazır bulunma tutumuyla temelde ayrılmaktadır.”
NOT: Yazımızın bu ilk bölümü kabul etmek gerekir ki, fazlasıyla
teorik yoğunluklu ve sıkıcı bir havada geçti. Ancak bir kavramın tam olarak ne
olduğu saptanmadan, düzgün bir tanımlama yapılmadan üzerine konuşmak, kavramla
ilgili pratikleri değerlendirmek doğru olmayacaktır. Yazımızın ikinci
bölümünde, sivil itaatsizliğin tarihsel olarak gelişimi ve dünya üzerinde
yaşanmış örnek pratiklerini ele alacağız. Yazı dizimizin, tahmini olarak Eylül
ayı sonlarında tamamlanabileceğini düşünüyorum. Yazının başında da belirttiğim
üzere, eleştiriler ve katkılara ihtiyacımız sonsuz. Qui audet vincit !